Yaşamak ve yaşatmak için

-
Aa
+
a
a
a

Adalar Mahalle Afet Gönüllüleri'nden (MAG) deprem bölgesine giderek gönüllü çalışmalara katılan Heybeliada’lı Zeynep Alpar ve Zeynel Meriç'i konuk ettik.

Hürriyet
Adalar Mahalle Afet Gönüllüleri
 

Adalar Mahalle Afet Gönüllüleri

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

Derya Tolgay: Herkese merhaba. Açık Radyo’da Dünya Mirası Adalar programını dinlemektesiniz. Adalar Mahalle Afet Gönüllüleri (MAG) arkadaşlarımız, deprem bölgesine giderek gönüllü çalışmalara katıldılar. Bugünkü konuklarımız, Heybeliada'dan iki arkadaşımız Zeynep Alpar ve Zeynel Meriç. Bizlerle depremde yaptıkları çalışmaları ve deneyimleri paylaşacaklar. Ayrıca, bu deprem izlenimleri ışığında Adalar’da nasıl koordine olacağımızı, afete nasıl hazırlanacağımızı konuşacağız. Hoşgeldiniz Zeynep ve Zeynel.

Zeynep Alpar: Hoşbulduk.

Zeynel Meriç: Hoşbulduk, sağolun.

D.T.: Ben programcılardan Derya Tolgay.

Nevin Sungur: Ben de Nevin Sungur.

D.T.: Programa başlamadan hemen önce şöyle küçük bir hatırlatma yapacağım. Sevgili arkadaşlarımız bizimle bazı linkler, görseller paylaştılar. Biz de onları Dünya Mirası AdalarFacebook, Instagram ve Twitter hesaplarımıza koyduk. Dilerseniz programı dinlerken bir taraftan da bunlara göz atabilirsiniz. Ben şimdi izninizle, hemen konuklarımızı tanıtayım. Zeynep Alpar, hem MAG hem de Orman Yangın Gönüllüsü eğitimini aldı. Antropoloji ve Sosyoloji okudu. Hak temelli sivil toplum kuruluşlarında çalıştı. Çevirmenlik yapıyor. 6 Şubat Depreminin ilk gününden itibaren Antakya'da, 6 - 13 Şubat’a kadar da Hollanda Kentsel Arama Kurtarma Ekibine çevirmen olarak destek oldu. 11 Mart’ta ise bu kez hastane desteği vermek üzere tekrar Antakya'ya gitti ve İsviçreli sağlıkçılar ile hastaneye başvuranlar arasında çevirmenlik yaptı.

Zeynel Meriç, MAG gönüllüsü ve MAG Acil Müdahele Ekibi Haberleşme Sorumlusu. Adalar MAG Koordinatörü ve amatör telsizci aynı zamanda. Yerel Yönetimler Afet ve Acil Durum, İş Sağlığı ve Güvenliği Ön Lisans eğitimleri aldı. O da ilk günden itibaren dokuz gün boyunca İslahiye'de enkaz çalışmalarına katıldı. MAG ekiplerine de haberleşme desteği verdi. Tekrar 5 - 18 Mart arası bölgeye giderek Malatya ve Kahramanmaraş’taki sosyal destek ekiplerine bölge rehberliği yaptı. İyi ki varsınız.

Esasında başka birçok arkadaşımızı burada ağırlamak isterdik. Ancak maalesef programımızın süresi yirmi beş dakika. O nedenle en azından onların isimlerini sayalım; Dolunay Varol, Önder Baykul, Nazım Hikmet Erkan, Siber Tunçberk, Konuralp Sunal, Murat Kanberi ve daha birçok ismini sayamadığımız arkadaşımızın desteği var. İyi ki varsınız. Hepinize çok teşekkürler. Ben tekrar sözü Nevin’e bırakayım.

N.S.: Derya'nın da dediği gibi gerçekten önemli ama bir taraftan da çok sıkıntılı bir görev için gittiniz oraya. Öncelikle bizlere, MAG eğitimi almanın önemini anlatır mısınız?

Afete müdahalenin ilk önce yerelden yapılması gerekir

Z.M.: Büyük olaylar sonrası ‘inşallah ders almışızdır’ diye bir lafımız var bizim. Toplumda çok sıkça kullanılır bu. Hadi bunu, bu son yaşanan deprem için de kullanalım; inşallah bir ders almışızdır. Çünkü bizler, 1999 depremini yaşadık biliyorsunuz. Sanırım oradan bir ders çıkartılmış ki, MAG Projesi gerçekleştirilmiş. MAG Projesi, aslında Türkiye olarak bizim çıkardığımız bir ders değil. 1999 depreminden sonra, bize katkı vermek isteyen, o zamanki İsviçre Konsolosluğu ve İsviçre İşbirliği Daire Başkanlığı’nın bu projeyi Türkiye'ye hediye etmesi, daha doğrusu önermesiyle başlamış. Büyük afetlerde şöyle bir öngörü vardır; afete müdahalenin ilk önce yerelden yapılması gerekir. Afete uğrayan bölgedeki kişiler, kendisini kurtardıktan sonra komşuya yardım eder. Eğer siz iyiyseniz, evinizden dışarı çıktıktan sonra mutlaka sağınızda solunuzda acı çeken, bağıran, yardım isteyen birilerini görürsünüz. İlk refleksle, doğru ya da yanlış olduğunu bilmeden, elinizde de yeterli ekipman olmadan onlara yardım etmeye çalışırsınız. Bu da maalesef yeterli olmaz. İşte bir çok ülkede, biraz bunlar gözetilerek ve dünyadaki afetlerden çıkartılan sonuçlar üzerinden giderek mahallede yaşayan kişilerden oluşan MAG oluşturulmuş.

MAG, kişinin kendi mahallesinde, kendi bölgesinde, kendi şehrinde olan afete müdahale etmesidir

MAG, kısaca kişinin kendi mahallesinde, kendi bölgesinde, kendi şehrinde olan afete müdahale etmesidir. Başka bir deyişle, kişinin kendi ailesine ve komşusuna yardımıdır. Bu proje Türkiye'de de uygulanmaya başladı. Kısa süre içinde çok gelişti. Hemen yirmi yıl sonrasına, yani bugüne gelirsek MAG Türkiye kendi sınırlarını aştı, gücünün çok üstünde işler yaptı. Öncelikle kendi içinden bir Mahalle Afet Gönüllüleri Acil Müdahale Ekibi’ni (MAG AME) çıkardı. Geliştirdiği eğitim sistemiyle bir çok kişiyi eğitti, ekipler oluşturdu. Böylece artık sadece kendi olduğu bölgedeki afetlere değil, başka illerde, hatta gerektiğinde başka ülkelerdeki afetlere de müdahale edebilecek düzeye geldi. MAG Projesi, 2000’de az önce saydığım İsviçre İşbirliği Daire Başkanlığı, İsviçre Konsolosluğu, o zamanki Kocaeli Valiliği, Kocaeli Belediyesi, o bölgedeki kaymakamlıklar, İtfaiye Daire Başkanlığı gibi çok katılımcısı olan bir proje. Gölcük, Kocaeli civarında başlayıp daha sonra Marmara'nın bütün kıyı illerine yayıldı. Ağırlıklı olarak da İstanbul'da devam etti. Ama bugün geldiğimiz noktada sadece İstanbul'da değil, Zonguldak, Kocaeli, Düzce, Bolu, Bodrum, Fethiye, İzmir’de de ekiplerimiz var. Yani başka illere de bunu taşımayı başardık. Bu son yaşadığımız depremlerle de MAG’ın çok doğru bir proje olduğunu gördük. Ancak afete uğrayan bütün illerde böyle bir örgütlenmeyi maalesef başaramadık. Eğer oralarda da MAG olsaydı, mahalleli mahalleliye ilk anda müdahaleyi yapabilseydi daha doğru kurtarmalar, daha insana değen çalışmalar olabilirdi diye düşünüyorum.

N.S.: MAG ve sizin için bu afetin bugüne kadar yaşanan en büyük ölçekte bir ‘tecrübe’ olduğunu söyleyebilir miyiz?

Z.M.: Deprem açısından bakarsak eğer, evet. Şimdi tabii MAG’ın içindeki insanların, muhtemelen belki %10’u, 1999 depremini yaşamıştır ve eminim yardıma da gitmiştir. Deprem dışında, Türkiye’nin güneyinde son yıllarda yaşanan yangınlara buradaki ekiplerin neredeyse tamamı gitmişti. Onun dışında, Kastamonu'nda geçtiğimiz yıllarda yaşanan sel felaketinde de çok ciddi çalışmalar yaptık. Ama tabii bu son deprem, sadece MAG için değil bütün arama kurtarma ekipleri için çok acı ve büyük bir tecrübeydi.

Şimdi İstanbul Marmara depremi konusuna gelirsek ve bu depreme nasıl hazırlanabiliriz diye sorarsak şunu söyleyebilirim. MAG, bu son yaşanan depremle bir ivme kazandı. Bize son günlerde MAG olmak için yaklaşık 14 bin kişi başvurdu. Şu anda imkanlarımız dahilinde, sanırım altı yedi mahallede, üç yüz dört yüz kişilik katılımlarla bu eğitimleri yapıyoruz. Adalar’da MAG’ı biraz daha geliştirmemiz lazım. Bunu da ancak eğitimlerle yapabiliriz.

D.T.: Zeynel istersen ikinci bölümde Adalar’da neler yapılacağına geçelim. Zeynep'in deneyimlerini de öğrenelim. Gerçi 1+1 Express Dergisinden Siren İdemen ile yaptıkları harika bir röportaj var. Herkese okumalarını öneririz. Evet, kısaca aktarır mısın Zeynep?

Z.A.: Ben, MAG eğitiminden de geçtiğimiz yıllarda yaşanan Orman Yangınları Gönüllü Eğitiminden de faydalandım. Hatta orman yangın baretiyle gittim deprem bölgesine. Afette Rehber Çevirmenlik (ARÇ), ‘uyku tulumu, çadır, baret vb. gibi malzemelerinizi mutlaka getirerek gelin’ diye uyarmıştı bizleri. Bu uyarının ne kadar haklı olduğunu gördük oraya gittiğimizde. MAG ve Orman Gönüllü Eğitimi sayesinde elimizde bulunan koruyucu ekipman bile çok önemliydi. Çünkü, mesela Sağlık Bakanlığı’nın gönderdiği insanların bazılarının koruyucu ekipmanı yoktu. Bizi taşımakla görevli askerler oradaydı. Ulaşımı sağlamakla görevli jandarmanın uyku tulumu, çadırı yoktu. Arabalarda titreyerek uyudular. Gerçi hepimiz çadırda da titriyorduk o da ayrı. MAG’dan bu şekilde faydalandığımı söyleyebilirim en basit anlamıyla.

Benim yaşadıklarım aslında bir uluslararası arama kurtarma ekibinin nasıl çalıştığını görmek bakımından belki farklıydı. Ama, benim açımdan çok öğretici bir tecrübeydi. Kesinlikle Zeynel ve diğer arkadaşlarımın yaşadıklarından çok daha da kolay oldu bu süreç. Bir kere, lojistik merkezi olan, kendi uçaklarıyla gelmiş bir ağır arama kurtarma ekibinden bahsediyoruz. Biz diğer bütün uluslararası arama kurtarma ekipleriyle aynı yerdeydik. Hatay Expo adındaki fuar alanının önündeki açık araziye çadırlar kurdu bütün ekipler. Ben neredeyse başından itibaren oradaydım ve diğer ekipleri de biraz izleme fırsatı buldum. Kendi yemeklerine kadar her şeylerini düşünmüşler. Bence, MAG olarak kendimizi bu konuda biraz daha geliştirmekte fayda var. Bu ince ince düşündükleri şeyler çok etkileyiciydi. Oraya giden kurtarma ekiplerine insan olarak ne kadar değer verdiklerini gösteren bir şey. Sonra onlara mesela psikolojik destek sağlıyorlar, ülkelerine dönmeden önce bir yerlerde kendilerine gelme imkanı veriyorlar falan. Kısacası insana bizden çok daha fazla değer veren bir yapı ile çalıştım. ‘Benim işim daha kolaydı’ derken bunu kastediyorum.

Şimdi biraz da benim orada gördüğüm en acı şeyden bahsetmek istiyorum. Bunu anlatmayı özellikle istiyorum çünkü böyle bir olay adada bizim de başımıza gelebilir diye çok korkuyorum. Bir enkaza gidiyorsunuz, orada canlı birisi var, sesini duyuyorsunuz. Çevirisini de ben yapıyorum hatta. Yerini tarif ediyor. Bir yerinde kırık ya da ezik olup olmadığını soruyorsunuz, “Hayır,” diye cevap veriyor. Devam ediyorum, “Peki bu tarafa yaklaşabiliyor musun?” Yine, “Hayır,” diyor, “Çünkü burada sıkışmış durumdayım,” diyor ve devam ediyor, “Her depremde daha fazla çöküyorum binanın içine doğru.” Bunun üzerine benim tercümanlığını yaptığım ekibin lideri bir değerlendirme yapıyor, “Bu bina bizim çalışamayacağımız kadar tehlikeli ve bu insanı buradan çıkarmak için vinç lazım. O da burada yok.” diyor. Sonuç olarak, biz o insanın yakınlarına, “Kusura bakmayın. Biz onu kurtaramıyoruz,” demek zorunda kalıyoruz ve bunların hepsini ben çeviriyorum. Buna benzer korkunç şeyleri defalarca yaşandık. Biz, sadece onları çıkarmaya odaklanmıştık ve onun da bir önceliği var. Şöyle ki, daha kısa sürede çıkarılacak olanlara öncelik veriliyordu. Bu alınması kolay olan bir karar değil. Bu zor kararları da ben vermemiş olduğum için gerçekten kendimi şanslı hissediyorum. Ama ekiplerin de ellerinden geleni yaptıklarından eminim. Yani gözleri dolarak söylediler bunları ailelerine. İşte şimdi benim Adalar’da da benzer şeyleri yaşayacağımızdan çok korkuyorum. Çünkü burada tek başımıza olacağız ve kimse vinç falan göndermeyecek diye düşünüyorum. O yüzden MAG çok önemli ve iyi ki katılmışım. Böyle şeyleri daha az yaşamak için ne yapmamız gerektiğini de düşünmek lazım tabii şimdiden.

N.S.: Zeynel, sen nasıl bir tecrübe yaşadın orada?

Z.M.: Biraz önce MAG ve bir de MAG AME üzerine konuştuk. Şimdi MAG AME’den biraz daha bahsetmek istiyorum ki bunu daha iyi açıklayabilelim. MAG AME, 2010 yılında kurulan bir ekip. Yani MAG'lardan çıkan ekipler arasında daha ileri bir eğitim almak isteyen kişilerin oluşturduğu bir acil müdahale ekibi. Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD), geçtiğimiz yıllarda arama kurtarma ekiplerinin, sivil toplum kuruluşlarının başka afet bölgelerine çağırabileceği yönünde bir karar alarak bir akreditasyon süreci başlattı. Bizim MAG AME de bu yeterlilikte olduğu için onların sınavlarına girdi ve AFAD’dan akreditasyon belgesi aldı. Dolayısıyla, herhangi bir afet olduğu zaman AFAD akredite olmuş arama kurtarma ekiplerini bölgeye gitmeleri için anında haberdar ediyor. Bu son yaşanan depremin hemen akabinde gelen telefon mesajıyla dernek merkezimiz, dernek başkanımız ve ekip liderlerimiz haberi aldı ve kendi içimizdeki haberleşme sistemiyle de haber bizlere de ulaştı. Sanırım 05:00 civarıydı. Ben derhal benimle gelebilecek arkadaşım Önder Baykul’u aradım, hemen hazırlandık. Bu arada haberleri hemen açtım, bir yandan da telsizi dinliyorum. Hem hazırlanıyor hem de haber bulmaya çalışıyorum. Biz, sabah saat 07:00 civarı adadan çıkıp kendi özel aracımızla havaalanına gittik. Orada bizim dışımızda da bir çok arama kurtarma ekibi bekliyordu. Zaten havaalanında da bir hazırlık yapılmıştı bununla ilgili. Oradan uçaklara binip Gaziantep’e ulaştık. Mecburen indiğimiz ilin AFAD’ına gitmek zorunda olduğumuz için Gaziantep İl AFAD Müdürlüğü'ne gittik. Kendimizi tanıtıp ekip listemizi verdik ve görev istediğimizi söyledik. Bize İslahiye görevi verildi. Tabii çok soğuk, yağışlı bir hava ve büyük deprem olmuş. Çok ciddi bir trafik vardı. Bir saatlik yolu biz dört buçuk saatte ancak gidebildik. O da bizim kendi özel çabamızla. Yani yolu arabadan inip kendimiz açtık ve sonuçta bir şekilde İslahiye'ye varmayı başardık. Sanırım gece 23:30 falandı. Ondan sonrası tamamen orada, enkazdaki insanları kurtarmaya çalıştık. Ekibimiz her geçen gün arttı. Arkamızda ikinci, üçüncü ekiple biz sadece İslahiye'de 185 kişiyle çalışma yaptık. Bizim için tabii hem ağır hem de üzücü ama MAG açısından da bir o kadar başarılı bir çalışma oldu.

D.T.: Bu süreç bir taraftan da bize AFAD'ın yeterli olmadığını gösterdi açıkçası. Yerel sivil inisiyatiflerin de ne kadar önemli olduğunu da gördük aynı zamanda. Şimdi biz Adalara gelirsek eğer, oradan öğrendiklerimizle ve eksiklerimizle beraber burada nasıl koordine olacağız? Burada sivil inisiyatif çok çok önemli. Zeynep'in söylediğinden, deprem bölgelerinde hiçbir yapılanma olmadığını anladım. Keşke MAG oralarda yapılansaymış. Ne kadar önemli şeyler yapacak, ne kadar çok canlar çıkaracakmış enkazdan. İsterseniz önce Zeynep senin bu konudaki görüşlerini alalım.

Yakınlarımızı çıkartmak için kendimizin enkaza girmesi gerekecek

Z.A.: Ben kısaca şunu söylemek istiyorum Derya. Hani az önce bahsettim; biz bazı insanları orada canlı olduklarını bildiğimiz, konuştuğumuz halde çıkaracak durumda değiliz çünkü vinç yok veya bu bina çok tehlikeli olduğu için burada çalışmayacağız demek zorunda kaldık diye. Bunu dediğimiz her örnekte de orada olan kişinin yakınlarına, oğluna, yeğenine, komşularına, “Biz yapamayacağız. Ama siz yıkılma riski olan binada çalışmak istiyorsanız şöyle yapabilirsiniz, şu şekilde devam edebilirsiniz. Böylelikle de onları çıkarmayı başarabilirsiniz belki,” dedik. Bu işte aslında MAG bilgisi. Onlara, mahallelilere ve kendi yakınları için neler yapabileceklerini, çok kısaca anlatmış olduk. Adalar’da başımıza gelecek olan şey de budur. Yani yakınlarımızı çıkartmak için kendimizin enkaza girmesi gerekecek.

İsviçre ekibiyle gittiğimde karşılaşmıştım. Bir bebeği hastaneye komşusu getirmişti. Çünkü bebeğin annesi enkazda hayatını kaybetmiş. Bebek ve babası, komşuları sayesinde enkazdan çıkabilmişti ve aynı komşu hala o aileyi desteklemeye devam ediyordu. MAG veya benzer eğitimli insanlar Antakya'da yoktu belki ama mesela inşaat işçisi olarak, usta olarak ya da başka tecrübelerle orada birbirini kurtaran, faydalı olan eminim çok insan vardı. Ama bütün bunların daha örgütlü bir şekilde, daha birbirimizden haberdar ve koordine bir şekilde yapılması gerekiyor tabii ki. Kim doktor, kimin elinde ne malzeme var, hepsini çok iyi düşünüp, olabildiğince hazırlıklı olmamız lazım.

D.T.: Zeynel, sen neler söylersin? Özellikle Adalar için konteyner çabaları vardı.

Kamunun da kendi üzerine düşen görevi yapması lazım

Z.M.: Ben olası bir depremden sonra arama kurtarma ekibine ihtiyaç olmasın istiyorum. Bu tabii en ideal olanı. Keşke hiç bina yıkılmasa, sadece sallanmakla yetinsek ve bütün bunlarla karşılaşmasak ama gidişat pek öyle görünmüyor. Sadece MAG’ın, sadece sivil insanların yapmasıyla olmaz. Mutlaka kamunun da üzerine düşen görevi var. Kamunun da kendi üzerine düşen görevi yapması lazım. Yani deprem sonrası arama kurtarma ekipmanlarının başka yerden beklenmesi kadar kötü bir şey olamaz. Onların burada hazırda olması lazım. O an orada MAG’dan birisi olur ya da olmaz. Çünkü benim de evden sağ çıkacağımın garantisi yok. Herhangi birisinin de elinde kullanabileceği ekipmanın olması lazım. Bu ekipmanların en güvenli saklama yeri ise bina içlerinde değil, açık arazide bir konteynerda olması lazım. Şu an sadece MAG’ın konteynerları var Heybeliada’da. Onun dışında daha önce AFAD'ın, valiliğin olan konteynerları var. Bunlar da belediyelere devredildi daha sonra. Yani ben bu konteynerları elinde tutan kişilerin, kurumların ya da Sivil Toplum Kuruluşları’nın (STK') çok iyi düşünmesi gerektiğini düşünüyorum. Yani o konteynerdeki ekipmanlar ihtiyaç olduğu zaman kullanılmayacak durumda çıkarsa, bu çok ağır bir şey. Yani bizim jeneratörümüz, hiltimiz, makinelerimiz çalışmazsa hiç bir işe yaramaz, biz de bir işe yaramayız. Aynı şekilde kamu kurumlarının da elinde bulunan malzemelerinin düzenli bakımları yapılması gerekiyor. Bunları bizimle beraber yapmalarını istiyoruz. Biz, MAG olarak bunlara talibiz. Biz bu ekipmanları açarız, bakımını, temizliğini yaparız, tatbikatını yaparız. Ama şu ana kadar Adalar’da MAG ile hiç bir kurum, hiç bir kamu kurumu maalesef işbirliği yapmadı.

D.T.: Gerçekten çok acayip. Yani bu devlet kurumlarının sivil inisiyatiflere bu kadar mesafe koymaları, yaşanan Maraş depreminde gördüğümüzden de hala bir şey öğrenemememiz ve Adalar’da uygulanamaması gerçekten sözün bittiği yer herhalde.

Z.M.: Evet, Türkiye'deki devlet refleksi maalesef bu şekilde. Sadece Adalar’da değil her alanda öyle. Ama Adalar’da artık bu işi kuralım istiyoruz. Şu anda Heybeliada’da doktor arkadaşlarımızın bir çabası var. Onlar en azından sağlık açısından deprem sonrası neyle karşılaşacağımızın planını, projesini yapıyorlar. Ben iyi bir altyapı kuracaklarına inanıyorum. Biz de onlarla işbirliği içindeyiz. Yani yine siville sivilin dayanışması var burada tabii. Ama biz kamuoyunun da buna katılmasını istiyoruz.

Z.A.: Buraya ben bir şey ekleyebilir miyim? Kamunun da görevleri aslında çok net bir şekilde tanımlı. Hatta bazı görevleri ihmal ettiklerinden bile söz edebiliriz belki. Örneğin uluslararası yardım istediği zaman bir ülke, dışarıdan gelen yardım ekiplerine ne yapması gerektiği İnsan Hakları Protokolü’nde tanımlı. Oraya mutlaka araç, çevirmen ve koordinasyon sağlaması lazım. Şöyle söyleyeyim; 6 Şubat’ta Adana'ya giden ekiplere, o gün o gece ulaşımlarını sağlayamadı Türkiye, tır göndermedi. Bu yüzden de kargo uçakları boşaltılamadı. Ekiplerin saatlerce, bazen 24 saati aşan sürelerde havaalanında kalmasına sebep oldu. Mesela biz de çok vakit kaybettik Hollanda ekibiyle. Bu tırı gönderemiyor ve ulaşımı sağlayamıyor, çünkü o anda elinde imkan yok çünkü önceden düşünememiş. Bizim şu an bence halk olarak, Adalar için bunların düşünülmesini sağlamak gibi bir görevimiz var. Çünkü biz bir görevin kamu tarafından yapılmadığını görüyorsak ve buna tanık isek, yapılmasını sağlamaya çalışmalıyız. Söylenip, ‘bunlar bunu gene yapmayacaklar’ demek yerine, mesela kamu binaları, okullar ne kadar sağlam, onlara bakmalıyız. Biz daha önce Heybeliada İlkokulu’na MAG olarak gittik, baktık. İnşaat Mühendisleri Odası gelip bakmak istedi ama bu İlçe Milli Eğitim tarafından engellendi ve sonra da o duvar çöktü. Yani böyle şeyler yaşıyoruz. O bina hasar aldı, peki diğer kamu binaları ne durumda? Adalar’da tahliye kapasitemiz ne? Yani bu deprem herhangi bir zamanda olabilir ve kış gecesi de olabilir, Maraş'ta olduğu gibi. Ama bir yaz günü yani on binlerce insan adadayken de olması mümkün. Kurak mevsimde, depremin arkasından yangın da çıkabilir. O yangın çıktığı zaman, onu kim söndürecek? Mesela hidrantlarda hala su yok. Bütün bunlar daha önce rapor ettiğimiz, her yangından sonra konuştuğumuz şeyler ve yerine getirilmiyor. Bizlerin sağlam gözlemler yapıp, bütün bunları söylemeye ve talepkâr, ısrarcı olmaya devam etmemiz lazım. Mesela üstüne çok kat çıkılmış yapıların ne kadar tehlikeli olduğunu, onların altından insanları çıkaramayarak gördük. Bunları denetlemesi gereken bir belediyemiz var. Ne yapıyorlar? Hani biliyoruz ne yaptıklarını ya da yapmadıklarını aslında. Ama yapmalarını sağlamak için daha fazla baskı oluşturmamız gerekiyor zannedersem.

N.S.: Zeynel, MAG’a katılmak isteyen insanların nereye, nasıl bir başvuru yapmaları gerektiğini kısaca hatırlatabilir miyiz acaba?

Mahalle Afet Kurulları oluşturalım istiyoruz

Z.M.: Biz muhtarlarımızın da bu işin içinde olmasını istiyoruz, onların da MAG çalışmalarına katılmasını istiyoruz. Hatta MAG’ın üstünde, Mahalle Afet Kurulları oluşturalım istiyoruz. MAG’ın projesinde bu da var. O yüzden de tüm muhtarlarımızı bizim çalışmalarımız konusunda bilgilendirdik. MAG çalışmaları ve eğitimi konusunda bilgi almak isteyenler, oturdukları mahallenin muhtarlıklarına başvurabilirler.

Ben bitirmeden iki şey daha söylemek istiyorum. Afet olduktan sonra ortaya çıkan sorunları o anda ve orada çözemezseniz, o sorun ve onun ortaya çıkaracağı başka sorunlar da olacak. Bu afet sırasında ilk üç dört gün bir çok sorun çözülemedi ve sonunda bir yumağa dönüştü, artık yönetilemez bir hale geldi. O ilk andan, hatta hemen öncesinden bu işi yönetmeye başlamazsanız olduktan sonrasını zaten çok zor yönetirsiniz. Birçok sorun bundan kaynaklı çıktı. Bir de anında karar veremeyip yukarıdan bilgi beklemesi meselesi var. Biz de bu duruma çok şahit olduk ve bunun sakıncalarını da gördük. Umarım en başta söylediğim, ‘bütün bunlardan bir ders çıkartılır’. Çıkartılır mı, onu da bilmiyorum. Yani umarım çıkartırız diye düşünüyorum.

Bir de deprem bölgesinde yaptığım sohbetler sırasında duyduğum ve beni çok etkileyen ilk cümleden söz edeyim sizlere. Bir depremzede, “Gençleri olanlar kurtuldu,” dedi. Bunu yaşadığı köyle ilgili söylüyordu. “Genci olan kendi ailesini kurtardı ama genci olmayanlar öldü.” Bu cümle çok çarpıcı geldi bana. Duyduğum başka bir cümle de şöyle; önceki depremlerde, özellikle Avrupalı kurtarıcılar çok sıklıkla şöyle bağırmıştı, “Sesimi duyan var mı?” Bu depremde bence bu biraz değişti. Bu sefer o sesler, “Sesimi duyan yok mu” diye enkazdan geldi.

D.T.: Çok teşekkürler gerçekten. Evet dayanışma yaşatır diyelim.

Z.M.: MAG için, ‘Yaşamak ve yaşatmak için’ diyoruz. Bizim sloganımız da bu.

D.T.: İyi ki MAG var, iyi ki dayanışma var. Çok teşekkürler, hoşçakalın.